Her Problemin Kendi Önemi: Yaşadıklarınızı Sahiplenmek
Evet, problem. Benim problemim. Herkesin kendi hayatında kendi meseleleri olduğu gibi, bu da benim hayatımda önemi olan, üzerine duygular hissettiğim, bazen hissettirdiklerinin içinde kalmakta zorlandığım, zaman zaman başımdan savmaya çalıştığım yine de üzerine kafa yorduğum “benim” problemim.
Herkesin kendi hayatında karşı karşıya kaldığı çeşitli meseleler vardır. Bunlar hayatın doğal bir parçası olarak, hepimizin yaşadığı kişisel zorluklar, ilişki dinamikleri, ruhsal süreçler ve hayatın getirdiği koşullar çerçevesinde şekillenir. Bizim için önemli olan bu meseleler, hem duygusal hem de zihinsel anlamda iç dünyamızda derin izler bırakabilir. Ancak, bu meseleler bazen o kadar kişisel ve içsel bir hale gelir ki, onlara dair hissettiğimiz duyguların yoğunluğunu anlayabilmek ya da anlatabilmek zorlaşır.
Birçok insan, kendi problemlerini çevresindeki insanlarla, onların hayatıyla ya da daha büyük görünen zorluklarla kıyaslama eğilimindedir. Bu durum, problemlerimizin gerçekliğini ve ağırlığını hafifletmeye çalışmanın bir yolu olabilir. "Onların yaşadığı çok daha büyük bir problem, benimkiler o kadar da önemli değil" demek, sıkça karşılaştığımız bir içsel savunma mekanizmasıdır. Fakat bu mekanizma, aslında hissettiğimiz duyguların derinliğini örtbas etmek ve kaçmak istediğimiz olumsuz duygulardan uzaklaşma çabasıdır.
Ancak şöyle bir düşünelim: Bir başkasının kolu koptu diye bizim kolumuz ağrıdığında bu ağrıyı küçümsemek ne kadar mantıklı olurdu? Ağrıyı yaşıyor ve hissediyoruz, dolayısıyla bu bizim gerçeğimiz. Kendi yaşadığımız ağrıyı görmezden gelmek, sorunu çözmez; aksine, onu daha da katlanılmaz bir hale getirebilir. Çünkü o ağrıyı hissetmeye devam ediyoruz, fakat onu yok sayarak kendi ihtiyaçlarımızı reddediyoruz. Duygusal anlamda da benzer bir durum söz konusudur. Kendi yaşadığımız üzüntüleri, kaygıları ya da stresleri başkalarının zorluklarına kıyaslayarak küçümsediğimizde, aslında kendimizi yalnızlaştırmış oluruz.
Bir başkasının yaşadığı problem, ne kadar büyük ya da zor görünürse görünsün, bu, bizim yaşadığımız sıkıntıları geçersiz kılmaz. Evet, dışarıda çok daha büyük ve karmaşık sorunlar olabilir, ancak bu, bizim içsel dünyamızda yaşadığımız zorlukların daha az önemli olduğu anlamına gelmez. Yaşadığımız her problem, kendi hayatımızda bizim için büyük bir anlam taşır. Problemlerimizi dış faktörlerle kıyaslayarak küçümsemek, bizi o problemlerle yüzleşmekten ve onlara dair çözüm bulmaktan alıkoyabilir.
Kendi deneyimlerimizin ve hislerimizin sorumluluğunu almak, bu noktada büyük önem taşır. Bir problemle yüzleştiğimizde, onun getirdiği zorlukları kabullenmek ve duygularımızı sahiplenmek, duygusal olarak olgunlaşmanın önemli bir adımıdır. "Evet, dışarıda başkasının daha büyük görünen bir derdi olabilir ama benim yaşadığım da benim için önemli" diyebilmek, duygusal anlamda güçlü olmanın ve kendi gerçekliğimizi kabul etmenin bir işaretidir. Bu kabul, problemin hissettirdiği olumsuz duyguları yaşamayı da kolaylaştırır.
Bir diğer önemli nokta ise başkalarının deneyimlerine karşı empati geliştirmektir. Birinin size anlattığı bir problem, sizin gözünüzde küçük ya da önemsiz görünebilir, ancak o kişinin hayatında ne kadar derin bir etki bıraktığını anlayabilmek, onun deneyimine saygı duymak, aranızda güven ve bağ kuracaktır. Eğer bir kişinin yaşadığı problemi küçümserseniz ya da değersizleştirirseniz, bu onu yalnızlaştırır. Aynı şekilde, eğer kendi probleminizi küçümserseniz, bu da kendinize karşı acımasızca davranmanıza ve kendi kendinizi yalnız bırakmanıza neden olur.
Özetle, her insanın problemi, kendi hayatında önemli bir yer kaplar. Bu problemleri küçümsemek, onları yok saymak ya da başkalarının zorluklarıyla kıyaslayarak önemsizleştirmek, hem kendimize hem de çevremizdekilere karşı büyük bir haksızlık olur. Problemlerimizin büyüklüğü ya da küçüklüğü ne olursa olsun, onları kabul etmek ve yaşadığımız duyguların sorumluluğunu almak, duygusal sağlığımızı korumanın temel yollarından biridir.
댓글