Alıştığınız çevreden, evinizden uzağa gidiyorsunuz. Artık bu yabancı ve yeni ortamda yaşamaya başlayacaksınız. Hem yeniliğin heyecanı hem de belirsizliğin endişesi var içinizde. Birçok hayal ve umutla adım attınız yeni hayatınıza… Fakat içinizden derin bir özlem duygusu yükseliyor. Her gün biraz daha hüzünlü ve özlemle uyanıyorsunuz, şiddetle geri dönmek istiyorsunuz... Sizce ne oluyor?
“Geride bıraktığım insanlar şimdi ne yapıyorlar?”, “Akrabalarımın başına bir şey gelirse ben burada ne yaparım?”, “Buraya alışabilecek miyim?”, “Tek başıma nasıl yaşarım?”, “Başıma bir şey gelse kimseyi tanımıyorum. Çok yalnızım.” Bu cümleler size tanıdık geliyorsa ve hissettirdiği duygular ile başa çıkmakta zorlanıyorsanız, siz de “ev özlemi” yaşıyor olabilirsiniz.
Türkçede “ev özlemi” (homesickness) olarak bilinen bu durum, kişinin uzun süredir yaşadığı güvenli ortamından ve sevdiklerinden ayrılması nedeniyle yoğun bir özlem hissi yaşadığı, duygu temelli bir zihinsel durumdur. Bu, değişime ve geride bırakılan alışılmış düzenin kaybına verilen doğal bir tepkidir. Ev özlemi (vatan hasreti, homesickness) ile hissedilen duygular; keder, kaygı ve/veya yastır. Ev özlemi yaşayan kişi, geride bıraktığı düzeni hatırlar ve özler; belki de yeni hayatı ile karşılaştırmalar yapar. Bu derin hasret ve üzüntüye verilen tepkiler ise sosyal hayattan geri çekilme, yok sayma, iştahsızlık, yeme düzeninde bozulmalar, ağlama krizleri, günlük hayattan şikayet, kaygı veya depresif hal şeklinde olabilir.
Uzun bir süre yurtdışında yaşayan (eğitim, iş, evlilik…vb.) kişilerde bu psikolojik duruma sıkça rastlanıyor. 17 yaşındaki bir lise öğrencisinin bunu deneyimleyebileceği gibi, 40 yaşındaki bir birey de “ev özlemi” yaşayabiliyor. Unutmayın ki, senelerdir ailenizden ayrı yaşıyor olmanız, tek başınıza bir hayat sürüyor olmanız, entelektüel seviyenizin yüksek olması veya gittiğiniz ülkenin anadilini biliyor olmanız, bu durumu yaşamanıza engel değil. Başta her ne kadar “daha iyinin” hayalini kurmuş olsanız da değişimin stresi ve güvenli alanınız olmadan yaşamak kırılgan yanınızı ortaya çıkarabilir. Değişim hiçbir zaman kolay değildir ve kaygıya neden olması kaçınılmazdır. Düşünceleriniz her ne kadar stabil de olsa, kendinizi planlı ve organize olmuş da hissetseniz, vücudunuz ve beyniniz bu değişime iki farklı şekilde yanıt verecektir; a) bu duygusal yoğunluğu bastırarak hissetmiyor ve yaşamıyor gibi davranabilirsiniz. Bu, günlük hayatta da birçok insanın yaşadığı kaygıya verdiği olağan bir tepkidir. Deneyimlenen olay veya içinde bulunulan durumun yarattığı kaygıyı hissetmemek için durumu inkar etme, sosyal hayattan çekilme, problem yokmuş gibi davranma veya başka bir durum/olaya tepkiyi yansıtma tepkileri gösterebilirsiniz; b) ya da tam tersi olarak duygularınızı yaşamayı tercih eder, depresif ve/veya kaygılı bir ruh hali içine girebilir fakat bu durumun içinden çıkamayacağınızı düşünecek kadar dibe gidebilirsiniz.
“Ait olmak” bazı kişiler için zor olabildiği gibi, birçok insan için de güvenli bir sığınaktır. Evinizden, yurdunuzdan, ait olduğunuzu hissettiğiniz kültür ve çevreden uzaklaşarak yepyeni bir kültür, çevre veya dile adapte olmaya çalışmak, bir süre yalnız hissetmenize sebep olabilir. Bu yalnızlık hissinin temeli ait olmamaktan gelir. Kişi ev özlemi yaşarken; uzaklaştığı ülkeye ait hissetmediği gibi, yeni yaşamını başlattığı ülkeye de yabancılaşarak kendini ait hissedemez. Nereye ait olduğunu bilemeyen kişi, kendini yeni yaşamaya başladığı ülkedeki tanıdıklara veya romantik ilişkilerine adayarak aitlik duygusunu burada hissetmeye çalışabilir veya tamamen yalnızlaşarak sosyal hayattan çekilebilir.
Ev özlemi ile başa çıkabilmek için neler yapılabilir?
1) Ev özleminin (homesickness) size hissettirdiği duyguları tanımlamaya ve anlamaya çalışarak süreci başlatabilirsiniz. Kendinizi iyi hissettirmeyen duygulardan kaçmak veya onları yok saymak yerine, duygunun içinde kalarak hissetmeye izin vermek, süreci daha çabuk atlatmanıza yardımcı olacaktır. Duygularınızdan kaçmayın, kendinize hissetmek için izin verin. Geride bıraktığınız düzenin, ayrılığın yasını hissedin, buna üzülün, içinizden geliyorsa ağlayın. Bu durum her ne kadar dışarıdan görünmese de, aslında alışılmış düzenin kaybından ve bitişinden sonra yaşanan bir yas süreci.
2) Elbette sadece bu sürecin getirdiği olumsuz duyguları yaşamak bu durumdan çıkmanıza yardımcı olmayacaktır. Hüzün ve kederi hissetmek için kendinize izin verirken aynı zamanda oluşturmaya çalıştığınız yeni düzeninizi ve hedeflerinizi de unutmamalısınız. Bu ülkeye neden geldiniz? Neler yapmayı planlıyorsunuz? Sizi mutlu eden yanları neler? Mutlu eden yanları yok ise, burada biraz daha iyi hissedebilmek için neler yapabilirsiniz? Bu soruları kendinize sormaya başlayarak, hissettiğiniz ev özlemini kabul edebilir ve duygularınızı kucaklayabilirsiniz. Aynı zamanda yeni yaşamınız için de planlar ve motivasyonlar oluşturmaya başlayabilirsiniz.
3) Size yardım edeceğini düşündüğünüz bir yakınınız veya motive edecek bir tanıdığınız varsa mutlaka iletişime geçin. Bu kişilerle konuşmak, yalnızlık hissine iyi gelecek belki de sizin gibi hisseden başkaları olduğunu bilmek tünelin sonundaki ışığı görmenize yardımcı olabilir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken, duygularınızı paylaşırken bu kişilere bağımlı hale gelmemek. Yurtdışında hissedilen yalnızlıkla bulduğunuz kişilere bağlanarak arkadaşlık kurmak, başka insanlarla iletişim kurmanızı zorlaştırabilir.
4) Yeni bir ülke aynı zamanda yeni deneyimler, yeni keşifler anlamına gelir. Bir birey olarak bu deneyimleri tek başınıza yaşamayı düşündünüz mü? Yaşamaya başladığınız ülkede yeni yerler keşfetmek, tek başınıza vakit geçirmek, belki bir cafeye gidip etrafı izlemek, hem kendi ruhunuzu beslemenize yardımcı olacak hem de evden dışarı çıkarak depresif halinizi azaltmayı sağlayacaktır. Ev özlemi yaşarken hissedilen umutsuz havayı dağıtmak zor ama imkansız değil. Belki geldiğiniz ülkede kendi başınıza bir etkinlik hiç yapmadınız. Yeni düzeninizde bunu denemeye ne dersiniz?
Yüzleşmeniz gereken gerçeklerden biri; bambaşka bir yere ve düzene geçmiş olabilirsiniz fakat, nereye giderseniz gidin olaylara bakış açınız ve başa çıkma şekilleriniz aynı kalabilir. Çünkü “siz” her yerde “sizsiniz”. Değişen yaşadığınız yer, çevre, belki de etrafınızdaki insanlar. Tüm bu değişimin ve belirsizliğin getirdiği kaygının içerisinde tutunmanız gereken yine kendiniz.
Adaptasyon döneminde uzman yardımı önemli!
Bu dönem atlatıldığı takdirde kişi bulunduğu ortama adapte olmaya, yaşamdan daha fazla keyif almaya, değişime daha pozitif bir perspektiften bakmaya başlar.Getirileri oldukça fazla olan yurtdışında yaşam sırasında “ev özlemi” yaşamayan birçok insan olduğu gibi bu durumu birçok yöntem denemesine rağmen atlatamayan da birçok birey bulunmakta. Gurbet ve göç psikolojisinde en çok karşılaştığımız problemler kaygı ve depresyon. Kişi durumla baş edemediğini düşünüyor veya bu kaygı ve depresif mod kişinin işlevselliğini, günlük hayatını etkiliyor olabilir. Bu adapte olma sürecinde kişinin bir psikoterapistten yardım alması faydalı olacaktır.
Psikoterapi, kişinin bu problemlerle başa çıkma yöntemini bulmasını, sağlıklı bir yetişkin olarak yaşadığı yere uyum sağlayabilmesini, özgüvenini geri kazanabilmesini ve problemlerine çözüm üretebilmesini sağlamayı hedefler.
Bir uzman desteği almak isteyebilir fakat bunu yaşadığınız ülkenin dilinde bir terapist ile gerçekleştirmek istemeyebilirsiniz. Anadilde bir terapist bulunamadığı zaman web terapi birçok danışana kolaylık sağlamaktadır. Dijital alanda yapılan web terapi hakkında bilgi almak için sitedeki çalışma alanları sayfamı ziyaret edebilirsiniz.
yazan: Uzm. Klinik Psikolog Melis Okur
Comments