top of page
Yazarın fotoğrafıMelis Okur

Duygularımızla Tanışmak ve Yaşamak

İyi hissettiren ya da hissettirmeyen birçok duygu ile baş başa kalabilmek, hissetme özgürlüğünü yaşamak kolay değil. Belki küçüklüğümüzde bize ağlamanın ayıp olduğu söylendi. Sızlanmayı bırakıp güçlü olmalıydık. Belki de üzüntümüzü göstermek çevremizdekilere göre bir tür zayıflık belirtisiydi. Kırgınlığımızı, kızgınlığımızı sesli ifade etmek, kendimizden vermek demekti ve kendimizden vermek kontrolsüzlüğe atılan ilk adımdı. Korkutucuydu. Dışarıdakilerin içimizi görmesini o kadar istemedik ki, bir an geldi duygularımızı kendimizden bile saklar olduk.

Duyguları hissetmek istemeyen tarafımız aslında beynimizdeki otomatik düşüncelerle ortak çalışıyor. Duyguları hissetmekten korktukça, onları hissetmemek için düşüncelerle bastırıyoruz. Düşünerek inkar ediyoruz, düşünerek yok sayıyoruz, düşünerek mantıklı bir sebep-sonuç ilişkisine oturtmaya çalışıyoruz karşılaştığımız olayları. Ama hissetmiyoruz.

Hissettiğimiz duygulara karşı savunmaya geçiyoruz, sanki hissedersek parçalanacakmışız, zarar görecekmişiz gibi.

Duygularımızın dışarı çıkmasına izin verip hissetmek yerine onları bastırarak, duygularımıza gelecekte bize zarar verme gücünü veriyoruz. Bastırılan duygu maalesef bastırıldığı yerde kalamaz. Sözcüklerle dışarı çıkamayan hislerimiz, eninde sonunda kendini sıkıştığı zihin ve bedenden kurtarmak için bir yol bulur. Uykusuzluk, baş ağrıları, kusma, bayılma gibi fiziksel tepkiler, beklenmeyen dürtüsel davranışlar (zarar verici davranışlar, agresyon, ağlama atakları), anksiyete ve/veya depresyon bu yollardan birkaçıdır.

Bir duyguyu hissetmek yalnızca beyinde süregelen bir olay değil. Aslında tüm bedenimizle duyguyu hissediyoruz. Modumuz değişirken, aklımızın ve tüm bedenimizin kimyası da değişiyor. Nasıl ki ‘değişim’ zaman zaman korkutucu olabiliyorsa, duygularımızın değişimi de bize korkutucu gelebiliyor. Duygular değiştikçe düşüncelerimiz, tepkilerimiz de değişiyor ve o duyguyu hissetmeden önceki biz olmuyoruz artık. Yeni bir ‘ben’ ortaya çıkıyor ve biz o ‘ben’le hiç karşılaşmadık. Sevecek miyiz duyguları hisseden halimizi? Hissetmeye izin verdiğimiz bu duygu bize başka yeni duygular da hissettirecek mi? Duygunun içinde kalmak ne kadar canımızı yakıyor? Yaşadığımız coşkulu duyguyu yaşamaya ne kadar alışığız? Kendimize ne kadar süre izin verebiliyoruz bu duyguyu yaşamak için? Katlanabiliyor muyuz? Yoksa sevdik mi bu hissi? Rahatsız edici duygulara ancak onları hissederek, sindirerek, anlayarak veda edebiliriz.

Kendimizi izlemek bize en iyi rotayı oluşturacaktır. Bizim için kötü veya iyi olan duyguları belirli fiziksel tepkilerle eşleştirme eğilimi gösteririz. Fiziksel tepkilerimizi dinlemek, duygularımızı iyi veya kötü olarak kategorize etmekten bizi uzaklaştırır. Örneğin, kalp çarpıntısı ya da el terlemesi yalnızca korku sonucunda gerçekleşmez, insan mutlu veya coşkulu hissettiğinde de buna benzer tepkiler gösterebilir. Duyguları kategorize etmek yerine hissettiğimiz duygulara eşlik eden fiziksel tepkileri dinlemek, bize duygularımızla buluşma şansı verir.

Vücudunuzu dinleyin, sizin için baş etmesi zor olan bu duyguyu bedeninizin neresinde hissediyorsunuz? Vücudunuzda o an neler oluyor? Göğüs sıkışması, mide bulantısı, baş ağrısı, kafada baskı hissi, sık nefes alma, omuzlarda ve boyunda gerginlik… Bedeniniz size ne söylüyor? Duyguyu bedeninizin belirli yerlerinde tuttuğumuzu anlamak, duygularınızı karşılamayı kolaylaştıracaktır.

Vücudunuzdaki tepkileri her zaman bulamayabilirsiniz. Böyle zamanlarda derin bir nefes alarak kendinize “hisset” diyebilir, bir kez bile olsa sizi rahatsız eden duyguyu hissetmeye izin vermeyi deneyebilirsiniz. Rahatsız edici duygular aynı zamanda kontrolsüz ve tehlikede hissettirir. Bu duyguya bir kez izin vermek, sinir sisteminize suçlu duygulara girmenin güvenli olduğuna dair bir işaret verir.

Daha çok duygu belirten kelimeler kullanmayı deneyin. “Üzülüyorum.”, “Bu beni sinirlendirdi.”, “Kendimi şu an çok yalnız hissediyorum.”, “Kendimi daha umutlu hissediyorum”. Bu cümleleri karşınızdaki insanlara söylemeden önce kendimize söylemeyi denemek, daha önce belki de hiç konuşmadığımız kendimizle bir iletişim kurmamızı sağlayacaktır. İnanın bazen sizin bile ne hissettiğinizi sizden duymanıza ihtiyacınız var.

Duyguları birden hissetmek kolay değil. Bunu yaparken dilediğiniz kadar yavaş olabilir kendinize vakit verebilirsiniz. Hissedeceğiniz duygunun her ne kadar başa çıkması zor olursa olsun bir yaşam süresi vardır. İnandığınızdan çok daha kısa veya uzun olabilir, fakat duygular hissedildiğinde aslında farkındalık kapısından da içeri girer ve o noktada rahatlama başlar. Tekrar edebilirler, geri dönebilirler ancak hiçbir zaman aynı yoğunlukta olmazlar, mutlaka değişen bir şeyler vardır. Gerçeğimizden kaçmayacağımız ya da hissetmeye izin vereceğimiz zaman, kendi benliğimizin kucağında rahatlayabilir ve içimizdeki sağlıklı yetişkin ile tanışabiliriz.

photo credit : www.thesocialtraveler.net

1.239 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Sıkça Sorulan Sorular

​ Online terapi işe yarar mı? Online terapide de yüzyüze seanslarda olduğu gibi aynı işleyiş devam eder. Özellikle pandemi dönemi ve...

Comments


bottom of page